Page 38 - Kuran Yolu Meal bildinmi bildinmi.com
P. 38

GİRİŞ



                 lere, kesin bilgi veya zan hâsıl edecek şekilde açık sözlerle veya yukarıda
                 geçenlere benzer karînelerle naklederler...”
                 Gazzâlî’nin yaptığı “nas olan ve olmayan sözler” taksimini, mânalarını
                 açarak ve her birinin özelliklerini açıklayarak veren usulcülerden Şevkânî
                 (ö. 1250/1832), özetle şunları söylemektedir: Lafızlar zihinlere, hem
                 mantûkları hem de mefhumlarıyla birtakım mânaları taşırlar. Mantûk
                 “söylenen” demektir; mânaya sözden, sözün lugat anlamından ulaşılıyor-
                 sa anlaşılana terim olarak mantûk denir. Söylenenden, lafızdan değil de
                 onun mânası üzerinde düşünülerek, birtakım işaret ve karîneler değer-
                 lendirilerek bir başka mânaya ve hükme ulaşılıyorsa buna da “mefhum”
                 denir. Mantûk mâna bakımından tek ihtimalli ise “nas”, çok ihtimalli ise
                 “zâhir” ismini alır. Lafzın mantûku ile tek mânayı ihtiva etmesi de “muta-
                 bakat”, “tazammun” ve “iltizam” şekillerinde olursa “sarîh”tir. Belli bir
                 insanın adı olan Ahmed lafzının o insanın bütününe delâleti (bütünü-
                 nü anlatması) birincisine (mutabakat); eli, ayağı, kalbi gibi parçalarını
                 anlatması (bunların da genelin parçaları olarak mânaya dahil bulunması)
                 ikincisine (tazammun); yürür ve konuşur olduğunu anlatması da üçün-
                 cüsüne (iltizam) örnektir. İltizamda Ahmed’in insan olduğunu düşünen
                 kimse onun, bir ârıza bulunmadıkça yürür ve konuşur olması gerektiği
                 (insan olmaktan bunun lâzım geldiği) sonucuna varmaktadır. Bu sonuç,
                 bu mâna Ahmed’in bütünü veya parçası değil başka bir ilişki türüyle ona
                 bağlı olan özelliğidir. Bu mânaların tamamı nassın sarih mânalarıdır.
                 Sözden mânaya gidiş “iktizâ”, “îmâ” ve “işaret” yollarıyla olursa “gayr-i
                 sarîh”tir. Şer‘an veya aklen cümlenin ve mânanın tutarlı, doğru olması
                 belli bir anlayışı (söze belli bir mâna vermeyi) zorunlu kılıyorsa “iktizâ
                 delâleti”; cümle ile birlikte bulunan hükmü, saçma veya yersiz olmasın
                 diye gerekçe olarak yorumlamak icap ediyorsa, başka bir deyişle söz, hük-
                 mün gerekçesi olarak değerlendirilmediği taktirde gereksiz olacaksa ve
                 bu sebeple gerekçe (illet) olarak değerlendirilmiş olursa “îmâ delâleti”,
                 söyleyenin kastetmediği tutarlı bir mâna ortaya çıkıyorsa, akıl bu anlamı
                 da çıkarıyorsa “işaret delâleti” söz konusudur.
                   Mefhum, söylenenden (mantûk) çıkarılan, ama söylenmemiş olan (söz-
                 de geçmeyen) mânadır. Bu da “muvâfık” ve “muhalif” diye ikiye ayrılır.
                 Mefhum diye ifade edilen mâna mantûktan anlaşılan mânaya uygun ise
                 “muvâfık mefhum” vardır; bu iki mâna hüküm ve etki bakımından eşit ise



          40
   33   34   35   36   37   38   39   40   41   42   43