Page 36 - Kuran Yolu Meal bildinmi bildinmi.com
P. 36

GİRİŞ



                 muradının ne olduğunu kesin olarak belirlemek, “Allah bunu murat ve
                 kastetmiştir” diyerek O’nun adına söz söylemek, şahitlik etmektir. Te’vil
                 ise kesin açıklama ve şahitlik söz konusu olmaksızın kelâmın, muhtemel
                 mânalarından birini tercih etmektir (Mâtürîdî, Te’vilâtü Ehli’s-sünne, s.
                 5-6).
                 Tefsir ve te’vil kelimelerinin kitaplara geçmiş bulunan sözlük ve terim
                 mânaları (tanım) böyle olmakla beraber dilimizde yaygın olan karşılıkla-
                 rı şöyledir: Tefsir, Kur’an-ı Kerîm’in Arapça veya başka bir dille yapılan
                 açıklamalarıdır. Bu açıklamaların âyet ve hadislerle sahâbe rivayetlerine
                 dayanan kısmına rivayet tefsiri, başta dil ilmi olmak üzere diğer yardımcı
                 bilgilere, aklî verilere dayanılarak yapılan kısmına ise dirayet tefsiri denir.
                 Te’vil ise geçerli bir sebebe dayanarak sözü, ondan anlaşılan açık (zâhir)
                 mâna yerine, nisbeten kapalı veya ikinci derecede bulunan başka bir
                 mânada anlayıp yorumlamaktır.



                 B) Tefsire duyulan ihtiyaç


                 Birçok âyette Kur’an-ı Kerîm’in, anlattığını apaçık anlatan bir kitap oldu-
                 ğu bildirilmiştir. Apaçık olan bir sözü neden açıklamaya, tefsir ve te’vil
                 etmeye ihtiyaç hâsıl olmuştur?
                   Hz. Peygamber’in Kur’an’ı anlamada bir zorluğu olmamıştır. Sahâbîler
                 de –kendi dillerinde ve ifade üslûplarına uygun olarak gelmiş bulunan–
                 Kur’an’ın mantûkunu (sözün içeriği, sözün karşılığı olan mâna) anlamak-
                 ta genellikle güçlük çekmemişlerdir. Dili bilmekle anlaşılması mümkün
                 olmayan, Allah tarafından açıklanmadıkça tam olarak anlaşılamayan bazı
                 âyetlerle (müteşâbihat) ne kastedildiği konusunda açıklamaya girişmek,
                 Kur’an’da geçen ilâhî sıfatların mahiyetlerini araştırmak, haklarında az-
                 çok bilgi verilmekle birlikte tasrih edilmeyen isimleri belirlemeye çalış-
                 mak, Kur’an’da özetle verilen kıssaların tafsilâtına girişmek, bu gibi konu-
                 larda sorular sormak sahâbîler tarafından Allah’ın muradına aykırı telakki
                 edilmiş, bu konularda nâdiren sorular sorulmuştur. Ne var ki zamanın
                 ilerlemesiyle sahâbe nesli tükenmiş, farklı kavimler İslâm’a girmeye baş-
                 lamış, başlangıçtaki dil ve üslûp saflığı giderek kaybolmuş, öncekilerin
                 sormadıklarını sonra gelenler gittikçe artan bir tempo ile sorup araştır-



          38
   31   32   33   34   35   36   37   38   39   40   41