Page 183 - Kuran Yolu Meal bildinmi bildinmi.com
P. 183

2 / BAKARA SÛRESİ · 109 – 113



           ve mânevî, dünyevî ve uhrevî zararları hakkında bilgi edinmesi, amelle de
           kendisini haset duygusuna yol açan sebeplerin tersine olan davranışlara
           zorlaması, kıskançlık ve çekememezlik eğilimlerini ortadan kaldıracak
           veya hafifletecek ya da hiç olmazsa bu eğilimlerin baskısından kurtulma
           imkânı sağlayacak iyi işler yapması kastedilir.
             Yukarıdaki bilgilerden de anlaşıldığı üzere hasetçinin temel özelliği, bir
           kimsenin, kendinden daha üstün durumda olan başka birini çekememe-
           si; onun sahip olduğu nimet ve imkânlardan yoksun kalmasını isteme-
           si, böyle bir mahrumiyetten sevinç duymasıdır. Konumuz olan âyette de
           gösterildiği gibi böyle bir durum, bireyler arasında olduğu gibi gruplar ve
           ümmetler arasında da görülebilir. Medine yahudilerinin çoğu müslüman-
           lar hakkında böyle bir kıskançlık duygusu taşıyorlardı. Müslümanların
           yanlış bir din üzerinde bulunmalarından dolayı yahudilerin onları kıs-
           kanmaları anlamsız olacağına göre âyetten, dolaylı olarak yahudilerin, –
           ikrar etmemelerine rağmen– İslâm’ın hak din olduğu kanaatine vardık-
           ları anlamı da çıkmaktadır. Nitekim âyetin, “hakikat kendilerine apaçık
           belli olduktan sonra...” meâlindeki kısmı da bunu göstermektedir. Fakat
           ırkçı duyguları onların İslâm’ı tanımalarına, en azından müslümanların
           kendilerine gösterdiği barışçı ve hoşgörülü tutuma aynı şekilde karşılık
           vermelerine engel oluyor; müslümanların giderek daha güçlü ve başarılı
           olduklarını gördükçe huzursuzluk duyuyor, onların tekrar putperestlik
           dinine dönmelerini arzuluyorlardı. Taberî’nin de belirttiği gibi (I, 487)
           bu âyet dolaylı olarak, müslümanların kendi dinlerine ait meselelerde
           yahudilerin ve diğer bâtıl dinlerin mensuplarının görüş ve önerilerine
           itibar etmemeleri, Hz. Peygamber ve İslâm’ın kutsal değerleri üzerinde
           konuşurken onların ifade ve üslûbunu kullanmaktan kaçınmaları gerek-
           tiği yönünde bir uyarı anlamı da taşımaktadır.
             Âyette “Yine de siz Allah hükmünü gerçekleştirinceye kadar affedin
           ve hoşgörün” buyurulmak suretiyle, en sinsi düşmanları karşısında bile
           müslümanların kendi temel ahlâk ölçülerinden sapmamaları, hoşgörülü
           olmaları emredilmiştir. İslâmî literatürde bu şekildeki uygarca davranış-
           lar genellikle hilim kelimesiyle ifade edilir ve bu kelime İslâm ahlâkının
           anahtar terimlerinden biri olarak görülür.
             Af (afv), “kasıtlı veya kasıtsız olarak kötülük ve haksızlık eden, suç veya
           günah işleyen birini bağışlama, cezalandırmaktan vazgeçme” anlamına



                                                                                   185
   178   179   180   181   182   183   184   185   186   187   188