Page 168 - Kuran Yolu Meal bildinmi bildinmi.com
P. 168
2 / BAKARA SÛRESİ · 102 – 103
Peygamber’den, hatta Allah’tan daha büyük değer vermek anlamını ortaya
çıkarmakta olup sihir yapmayı ve yaptırmayı yasaklayan hükmün temelin-
de öncelikle bu gerekçeler bulunmaktadır (daha genişbilgi için bk. Ateş, I,
206-211; Günay Tümer, “Büyü”, DİA, VI, 501-506).
Bâbil Eski Mezopotamya’nın en büyük ve en ünlü şehridir. Bağdat’ın 88
km. güneyinde, Fırat’ın doğu kıyısındaki yedi tepe üzerinde kalıntıları
bulunan ve 2000 seneden fazla tarih sahnesinde kaldığı bilinen şehrin
adına ilk defa milâttan önce III. binyılın sonlarına ait Akkad vesikaların-
da rastlanırsa da kuruluşunun çok daha eski olduğu tahmin edilmektedir.
Şehir, içinde çeşitli medeniyetleri barındırmış olup bunların en önem-
lileri, kanunlarıyla ünlü hükümdar Hammurabi’nin yetiştiği Amurrular
dönemiyle, Bâbil’e en parlak çağını yaşatan Keldânîler dönemindekiler-
dir. Bâbil’e dünyanın yedi hârikasından biri sayılan ünlü asma bahçele-
riyle, Büyük İskender’in de içinde öldüğü muhteşem sarayı kazandıran
Buhtunnasr da (II. Nebukadnezzar) bir Keldânî hükümdarıydı. Milâttan
önce 598’de Kudüs’ü işgal eden Buhtunnasr, kral olarak görevlendirdi-
ği Tsedekiya’nın Bâbil’e vergi ödemeyi reddetmesi üzerine şehri 586’da
ikinci defa işgal ve tahrip etmiş; yahudilerin tamamını Bâbil’e götürmüş
ve yahudi tarihine “Bâbil esareti” diye geçen bu olay kırk yedi yıl sürmüş-
tür. Bâbil, ne zaman yapıldığı bilinmeyen, bugün harabesi bulunan, yak-
laşık 85 m2 genişliğinde bir plan üzerine oturtulan 75 m. yüksekliğindeki
ünlü kulesiyle de şöhret bulmuştur.
Bâbil’in diğer bir özelliği ise, tarihi boyunca Mezopotamya’nın astrono-
mi, astroloji, kehanet ve sihir merkezi olmasıdır. Nitekim konumuz olan
âyette de şehrin bu özelliği zımnen dile getirilmektedir (daha genişbilgi
için bk. Ömer Faruk Harman, “Buhtunnasr”, DİA, VI, 380-381; Sargon
Erdem, “Bâbil”, DİA, IV, 392-395).
Konumuz olan âyette iki melek ismi olarak geçen Hârût ve Mârût keli-
melerinin aslıyla ilgili çeşitli görüşler vardır. Bir görüşe göre bu kelime-
lerin aslı Haurvatat ve Ameretât’tır (Lagarde, Gesammelte Abhandlungen,
s. 15, 169) Bu takdirde dinî varlıklar olarak Hârût ve Mârût’a ilk
defa Zerdüştîliğin dinî metinlerinde rastlanmaktadır (bk. M. Boyce,
“Amurdad”, Encyclopaedia Iranica, I, 998).
170