Page 117 - Kuran Yolu Meal bildinmi bildinmi.com
P. 117

2 / BAKARA SÛRESİ · 40 – 48



           47. İsrâiloğulları’nın “cümle âleme üstün kılınması”ndan maksat, onların
           kendi dönemlerinde küfür ve dalâlet içinde yaşayan milletlere karşı ilâhî
           dini benimsemeleri sebebiyle kazandıkları üstünlükleridir; buna karşı-
           lık, yine Kur’an’ın açıklamasına göre müslümanlar “en hayırlı ümmet”tir
           (Âl-i İmrân 3/110). Başka bir görüşe göre Benî İsrâil’in bu üstünlüğü,
           peygamberler atası olan Hz. İbrâhim’in soyundan gelmeleri ve içlerinden
           birçok peygamber çıkmasından ileri geliyordu (İbn Atıyye, I, 138-139;
           II, 448; Râzî, XIV, 225; İbn Âşûr, IX, 84). Âyette dolaylı olarak onların bu
           üstünlüklerinin, tevhid geleneğine sahip olmalarından kaynaklandığına
           ve bununla kayıtlı olduğuna da bir işaret vardır. Nitekim onların, tevhid
           dininin ilke ve kurallarından sapmaları sebebiyle bu üstünlüklerini kay-
           bettiklerini, Hz. Mûsâ’nın onları “fâsık” olarak nitelediğini, sonuçta tür-
           lü şekillerde cezalandırıldıklarını bildiren âyetler de vardır (meselâ bk.
           Mâide 5/20-26, 77-82; İsrâ 17/4-7). Tevrat’ta da yer yer İsrâiloğulları’nın
           basit arzuları veya çıkarları sebebiyle ahdi bozdukları, yoldan çıktıkları,
           başka tanrı veya tanrılar edindikleri, şeriatın hükümlerini ihlâl ettik-
           leri belirtilerek onlara lânetler yağdırıldığı görülmektedir (meselâ bk.
           Tesniye, 28, 29, 30, 31. bablar; daha ayrıntılı bilgi için bk. Bakara 2/159 ve
           tefsiri). Buradan, dolaylı olarak, müslümanların “en hayırlı ümmet” nite-
           liğini korumalarının da “Allah’a itaat edip emirlerine uymalarına, yasak-
           larından sakınmalarına” bağlı olduğu anlaşılmaktadır (Taberî, I, 265).

           48. Şefaat “bir kimsenin bağışlanması için onun adına af dileme, maddî
           veya mânevî bir imkânı elde etmesi için yetkilisi nezdinde aracılık yapma”,
           özellikle dinî bir terim olarak “günahkâr bir müminin affedilmesi veya
           yüksek derecelere ulaşması için Allah nezdinde mertebesi yüksek olan
           birinin O’na dua etmesi, dilekte bulunması” anlamına gelmekte ve daha
           çok bu yüksek mertebeli kulların, âhirette günahkârların bağışlanması
           yönünde vuku bulacak dileklerini ifade etmektedir. Mu‘tezile bilginleri
           bu âyete dayanarak âhirette günahkârlara şefaat edilmesinin söz konusu
           olmayacağını, ancak sadece sevaba müstahak olanlara mükâfatlarının art-
           tırılması yönünde şefaat edilebileceğini ileri sürmüşlerdir. Ehl-i sünnet
           bilginleri ise her iki durumda da şefaatin mümkün olduğunu, günahkâr
           kullara peygamberler ve Allah nezdinde itibarı yüksek olan diğer seçkin
           insanlar tarafından şefaat edilebileceğini savunurlar (genişbilgi için bk.



                                                                                   119
   112   113   114   115   116   117   118   119   120   121   122